24 Mayıs 2019 Cuma

NEFES AL

Çok yoruluyoruz.  Belki de çok yoruyoruz kendimizi... Yorulmadan bir şeyler olmuyor dediğini duyar gibiyim. Birilerinin her gün aklına eğriyi doğruyu zorla sokmaya çalıştığı bu akıntıda tek nefeste nereye kadar yüzebilirsin ? Belki de daha yüzmeyi bile öğrenmeden akıntının içinde buldun kendini... Anne kuşların, uçmayı öğrenebilsin diye yavrusunu yuvadan atması gibi belki de atıldın o suya... Bir yere kadar nefessiz ilerleyebilirsin. Sonrasında; ya çırpınarak akıntının seni daha derinlere çekmesine göz yumacaksın ya da direnmeyi bırakarak suyun kaldırma kuvvetinin tadını çıkaracaksın. Yüzünü gökyüzüne çevirmiş, gözlerini bulutlara açmış ve en önemlisi, nefes alabilmiş biri olarak sence de daha iyi devam etmez misin ?
Beynimizi hor kullanıyoruz. Onun da nefes almaya ihtiyacı olduğunu unutarak bir yarışın, belki de bir savaşın içine atıyoruz onu... Biz onu hatırlayıp nefes almasına fırsat verene kadar ya o, bizi unutursa ? Yavaş yavaş önce hatıraları, insanları, yerleri ve en önemlisi benliğini hatırlamanı sağlayan nöronlarının ışıklarını söndürürse... Ne yapacaksın ? Beynini suçlamaya kalksan, o çoktan kendi kuyruğunu ısırmaya başlamış yılan gibi bitiyor olacak. Kendini suçlamaya başlasan, sen zaten yorgunsun. Beynin her şeyi silerken kulaklarının içinde yankılanan bir cümle var. ''Çok yoruldum.'' Yedi farklı bölgesini çalıştıran ve sınırsız tepkimeleri gerçekleştiren beynine sence de bu cümle biraz vasat kalmaz mı? Hepsini de senin için yaparken. Sadece hatırlamak istediğin bir şeyi, istiyorsun diye çabalarken... Oksijenden yoksun kalmış her organımız gibi o da zamanla daraltacak kendini.  Sen bu daralmaya alzheimer diyeceksin; beynin ise kulaklarına ''çok yoruldum'' diye fısıldayacak. Böyle bir şekilde akıntının sonuna gelmek ister misin? Daha doğrusu akıntının sonuna geldiğini bile hatırlamadan bu yarışı bitirmek ister misin? Kafanın üstünde taşıdığın mucizevi organ için en önemlisi de kendin için çabalamayı dene. Nefes al. Derin bir nefes. Sonra istemesende sona yaklaşmaya devam edeceksin. Yüzmeyi öğrenip, kendi akıntında daha kararlı ilerlemek seni de mutlu etmez mi? Sona geldiğinde her ayrıntısıyla hatırladığın bir yarış için, sonuna geldiğini hala hissedebilmek için ve yine en önemlisi... Kendin için. Derin bir nefes al.

14 Mayıs 2019 Salı

ALIŞTIM !



Alışkanlıklar ve bağımlılıklar arasındaki farkı hiç düşünmüş müydün? Kelime anlamlarını bilmesen bile; biri kulağa hoş gelirken, sanki diğeri insanın içine bir karamsarlık yerleştiriyor. Asıl karmaşamız da burda başlıyor. Hayatımızda çoğu şeyi, çoğu kişiyi ve olaylara karşı verdiğimiz çoğu tepkiyi alışkanlığımız olarak görüyoruz. Doğruluğunu veya yanlışlığını sorgulamadan ''alışkanlık'' kavramı altında zamanımızı harcıyoruz. Her şey buraya kadar gayet normal gidiyor. Biz farketmeden bazı alışkanlıklarımız hayatımızın günlük akışını engellemeye, ruh halimizde dengesizliklere kısacası istemediğimiz sonuçlar ortaya çıkarmaya başlıyor. Bu olumsuz evrilmenin ilerlemesi obsesif-kompulsif bozukluğa kadar gidebiliyor. Yani birini seviyorsun, bir şeyi çok isteyip düşünmeye başlıyorsun veya hayallerinle kaygılarını harmanlayıp durmadan beynini yoruyorsun... İşte bu anlarda beynimizde bulunan striatum bölgesi; bu istekleri dopaminle sararak (bir nevi kimyasal tepkime) daha çok karşına çıkarmaya başlıyor. Durmadan düşünüyorsun, bir şeyler yapıyorsun ve sorgulamadan ilerlemeyi göze alıyorsun. Çünkü artık haz verici hormonla sarılmış bir isteğin var. Durmadan beyninde bu isteğinin sargılarını güçlendiriyorsun ve onu düşünmediğinde bu sargıların azalacağı hissi beynindeki alarmları harekete geçiriyor.Kaç gece bu isteğin için uykusuz kaldın? Alışkanlık olarak başladığın bu yol seni kör bir cesaret dürtüsüyle daha çok içine çekmeye başladığında hiç durup nefes almayı denedin mi? Daha çok seviyorsun, daha çok istiyorsun, daha çok düşünüyorsun... Bu aşamaya geldikten sonra kendine ben ''ona'' bağımlıyım demeyi göz ardı edebilir misin ? Bilimsel bilgileri şimdilik bir kenara bırakıyorum. Bu yazıyı yazma fikri aklıma girdiğinden beri ben de düşünmeye başladım. Mükemmel değilim ve farkına varmadan bağlandığım birisi, bir şey veya bir hayal oldu. Peşinden koşarken ayaklarım takılsa da durmadan kalktığım hatta yere düşeceğimi bilerek gözleri kapalı koştuğum da oldu. Alışkanlık olarak başladığım şeye ''bağlıyım'' diyerek kendimde güç buldum. İyi veya kötüyü sorgulamadan... Aslında kendime sormadığım bir soru varmış.Gerçekten ''ona'' bağlı mıyım yoksa bağımlı mıyım ? Sen kendine hiç bunu sordun mu? Senin bağlı, beyninin bağımlı olduğu şeyleri bırakma zamanı geldiğinde veya onlar tükendiğinde neden bu kadar acı çektiğini düşündün mü ? Tüm bu soruları geçmişine, şimdi yaşadıklarına ve gelecekte yaşayacaklarına bir sormayı dene. ''Alıştım !'' dediklerinin beyninde sarılması değil de; alıştıkların seni sarmaya başladığında bu koşuna ne kadar devam edebilirsin ? Bunu bir düşün.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

NEDEN OL(MASIN)

Uzun bir aradan sonra paslanmış bilgilerimle, üstü tozlanmış beynimle ve ışıkları loşlaşmış nöronlarımla geri dönüyorum. Işık hüzmesi oluşturmak için bekleyen 90 milyon nöronum için tekrardan yazıyorum. Ne yaparsak yapalım durduramadığımız hatta gözümüzde yıllarca görünen ama aslında ''yaşadığın anların'' toplamı olan hayatımda sürüklenirken buldum kendimi. Hangimiz sürüklenmedik ki? Sen hiç diz kapaklarının yere hızla çarpıp soyulduğunu hissetmedin mi? Hatta nerden geldiği belirsiz bir girdabın ortasında bulmadın mı kendini ? Küçük bir hevesle başladığın şeylerin şalterini indirip ''artık daha önemli işlerim var.'' veya ''olmalı.'' demedin mi ? Bu sorduğum soruları peşi sıra okurken beynimizdeki savunma mekanizmamız hızla devreye girer. Aynı piyano çalan bir sanatçının notaları okurken, aynı anda parmaklarıyla tuşlara basma zorunluluğunu hissettiği an gibi... Hızlı ama doğruluğundan emin olmadığımız o 3 saniye... İşte bu 3 saniyenin sonunda düşünmeye başlıyoruz. Şimdi sorulara tekrar baktığımızda, yani 4. saniyenin içine girdiğimiz anda doğruların peşinden gitmeye başlıyoruz. Hepimiz sürükleniyor veya 'önemli işlerin' peşinden kendimizi sürüklüyoruz. Beynimizdeki şalterleri umarsızca indirip sayısız nöronun ışığını kendi içine hapsediyoruz. Hapsettiğin ışıklar olmadan karanlık bi yolda yürüyebilir misin ? Veya indirdiğin o şalterler öyle dururken geriye dönüp baktığında neyi görebilirsin ? İşte tam bu anlarda yani 4. saniye de bitmeye başlayıp artık tam anlamıyla düşünme eylemini gerçekleştirdiğin anda, elinin uzandığı tüm şalterleri kaldırmaya başla. Elektron yollayabildiğin tüm nöronlarındaki ışığı hisset.Tekrardan. Onlar önünü aydınlatsın, sen geçmişinde biriktirdiklerinle yeni yollarda ilerlemeye devam et. Devam ettikçe daha çok şaltere elini uzatacaksın. Daha büyük bir hevesle yeni ışıklar arayacaksın. Kafanın üstünde taşıdığın yegane ve eşi benzeri bulunmayan mucizenin işlediğini hissettikçe etrafına da yayılacak bu ışığın. Bu gün ben bunları yazabiliyorsam, sen bunları okuyabiliyorsan hatta kafanı ekrandan kaldırıp etrafında olan sayısız nesneyi görebiliyorsan; hepsi kendi ışıklarıyla bizi aydınlatan insanlar saye'sinde. Biz onların saye'sinde hayatımızı devam ettiriyoruz. Onlar, beyinlerinde yaktığı ışıklarla sadece kendi yollarına bakmadılar; bizimde önümüzü görmemizi sağladılar. Belki sen de beynindeki kıvılcımlarla kocaman bir alev topu yaratacaksın. Belki de adını bile duymadığın bir yerde kendi adını sayıklatacaksın. Paslarını sökmeye, tozlarını üflemeye ve loş ışığını aydınlatmaya bak. Nasıl olacak değil Neden olmasın ?